Bu
çalışmada Uzak Doğu’da 2. Dünya Savaşı sonrası ABD ve SSCB’nin işgaliyle
başlayan, 38. paralelin iki tarafında farklı rejimlerle kurulan Kuzey Kore ve
Güney Kore arasındaki 1950’deki Kore Savaşı ve sonrasında bu iki ülke arasında
ortaya çıkan ve günümüzde hala devam etmekte olan sorunlar ve Kuzey Kore’nin
edindiği nükleer silahların yarattığı küresel tehdit ve bu sorunların çözüm
arayışları anlatılacaktır. Bunu yapmadan önce ilk olarak Kore’nin Japon
işgaline uğraması anlatılacak, ardından Kore Savaşı ve savaş sonrası gelişmeler
anlatılacak, Kore Sorunu’nun nedenleri ve çözüm sürecinde bölgede çıkarları
olan Çin, Rusya, Japonya ve ABD’nin nasıl hareket ettikleri anlatılacaktır.
I-
JAPONYA’NIN KORE’Yİ İŞGALİ
Japonya’nın
19. yüzyılın sonunda Çin ve diğer Asya topraklarında genişlemeyi düşünmesi SSCB
ile karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. 1904-1905 Rus-Japon Savaşı olarak
tarihe geçen bu olayda Japonya Rusya’yı yenmiş ve Batılı güçlerin bu bölgede
çıkar mücadelelerine girmesine zemin hazırlamıştır. Kore’yi kendi topraklarına
dâhil ederek Kore’nin Asya’da bir güç mücadelesi alanı olarak ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Japon işgaline uğrayana
kadar Kore Batı ile ilişkilere karşı çıkan bir ülke idi. Japonya’nın 1910’da
başlattığı ağır sömürge yönetimi Koreliler arasında milliyetçilik hareketlerine
neden olmuş ve 1919’da özgürlük ve bağımsızlık amaçlı yapılan protestolarda
Japon yetkililer tarafından binlerce Koreli göstericiler ve destekçileri insafsızca
katledilmiş,[1]
Koreli kadınlara evli, bekar veya hamile
olup olmadığına bakılmaksızın tecavüz edilmiş, hamile kadınlar karınlarında
çocuklarıyla hunharca öldürülmüştür. Japonlar açısından bir zafer olan bu olay
Koreliler açısından büyük bir travmadır. Korelilerin özgürlük hareketi
başarısızlıkla sonuçlanmıştır, ancak bu olay Korelilerin kimlik ve
vatanseverlik duygularının daha da güçlenmesini sağlamıştır. Özgürlük hareketinin
başladığı 1 Mart günü Koreliler arasında hâlâ ulusal bayram olarak
kutlanmaktadır.
II-
KORE SAVAŞI
Japonya
1945’te sona eren 2. Dünya Savaşı’ndan ABD’ye karşı yenik çıkmıştır ve Kore’den
çekilmiştir. Ancak Japon sömürgeciliğinden kurtulduk, kendi bağımsız
devletimizi kuracağız diye sevinen Kore halkının sevinci Ekim 1945’te yarımadayı
SSCB ve ABD’nin işgal etmesiyle kursaklarında kalmıştır. ABD ve SSCB Kore’yi
işgal ederek Japon sömürgesinden kurtardılar, ancak ülkeyi bir daha
birleşemeyecek şekilde ikiye böldüler. 38. paralelin kuzeyindeki Kore’de
SSCB’ye bağlı Komünist, güneydeki Kore’de ise ABD’ye bağlı otoriter iki ayrı
hükümet kuruldu.
1948
Aralık’ta BM Kore Cumhuriyeti’ni (Güney Kore) Kore Yarımadası’nı temsil eden
yasal güç olarak tanıdı. SSCB ise Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni (Kuzey
Kore) yarımadanın yasal temsilcisi olarak gördüğünü açıkladı.[2]
1949
Ocak’ta Washington’da “Ulusal Basın Kulübü” toplantısında dönemin ABD Dışişleri
Bakanı Dean Ancheson Kore’nin ABD’nin
Uzak Doğu’daki Savunma Hattı içerisinde bulunmadığını söylemiş[3] ve
Kore’yi yok saymıştır. ABD’nin benim tabirimce bu aptalca tutumu Kuzey Kore’ye
cesaret vermiş, Çin ve SSCB’nin destek verdiği Kuzey Kore’nin 25 Haziran
1950’de “bağımsız bir Kore devleti kurmak için” Güney Kore’ye işgal hareketine
başlaması ile Soğuk Savaş’ın ilk sıcak çatışması olan Kore Savaşı patlak
vermiştir. Bu savaş Güney Kore’de “Han-Guk Savaşı” (Hanguk jeonjaeng), Kuzey
Kore’de “Vatan Kurtuluş Savaşı” (Chogukhaebang Chonjaeng)[4]
olarak adlandırılmaktadır.
1950’de
başlayan Kore savaşı BM güçlerinin Kuzey sınırını geçerek
Çin sınırlarına dayanması ile durumdan rahatsız olan Çin de kendi güvenliği
nedeniyle savaşa dâhil olmuş ve savaş uluslar arası bir boyut kazanmıştır. BM
Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’den birliklerini 38. Paralelin kuzeyine geri
çekmesini istemiş, ancak Kuzey Kore bunu kabul etmeyerek ilerlemeye devam
etmiştir. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, üye devletleri Güney Kore’ye yardım
etmeye çağıran karar tasarısını çıkarmıştır.[5] Artan
BM güçleri ilerleyerek Kuzey Kore sınırlarına geçtiler ve iki Kore’yi
birleştirmek için Kuzey Kore’yi işgal etmeye başladılar ve Çin sınırına kadar
yaklaştılar.[6]
BM güçlerinin Çin sınırına kadar yaklaşmaları Çin’i rahatsız etmiş, Çin 38.
Paralelin geçilmesi durumunda savaşa gireceğini açıklamış, BM güçlerinin
ilerlemeye devam etmesi üzerine Kuzey Kore’nin tarafında savaşa dâhil olmuştur.
Karşılıklı ilerleyiş ve gerileyişlerin durağan hale geldiği savaş 1953’te
ateşkes antlaşmasının imzalanması ile son bulmuştur. Bu ateşkes ile 38. paralel
Kuzey Kore ve Güney Kore arasında resmi sınır olarak kabul edilmiştir. Burada
dikkat edilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır: Savaş sonrasında sadece
ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Savaşan devletler arasında herhangi bir barış
antlaşması imzalanmamıştır. Bu yüzden burada savaş resmi olarak devam
niteliğini sürdürmektedir.
BM,
Kuzey Kore ve Çin kuvvetleri arasında yapılan ateşkes sonucunda Kore, DMZ
(Demilitarized Zone) yani Askerden Arındırılmış Bölge olarak 38. Paralelin
ortasından çizilen sınır ile Kuzey Kore ve Güney Kore olarak ikiye bölündü.
Sınırların bölünmesi ile Kuzey Kore ile Güney Kore arasında 10 milyondan fazla
insan ayrıldı, aileler bölündü ve bir daha görüşemediler. Ve savaşta yaklaşık 3
milyon insan öldü.
İsminin
aksine DMZ bölgesi dünyanın en silahlı ve en fazla sayıda asker bekleyen sınırı
olarak bilinmektedir. Kuzey ve Güney Kore sınırının her iki tarafında yaklaşık
2 milyon asker görev yapmaktadır.
III-
SAVAŞ SONRASI GELİŞMELER
Ateşkes
imzalandıktan sonra iki Kore farklı tarihsel gelişimler izlemiştir. 1960’larda
Güney Kore milli geliri 100 doları bile bulmayan ekonomisiyle en fakir ülkeler
arasındayken, geçirdiği ekonomik dönüşüm sayesinde günümüzde ekonomik olarak en
gelişmiş ülkeleri barındıran G20 grubu üyesi haline gelmiştir. Güney Kore’nin
dünyanın en hızlı ekonomik kalkınma gerçekleştiren ülke olduğu kabul edilmekte
ve bu kalkınmaya “Kore’nin ekonomik mucizesi” denmektedir. Sürekli olarak Kuzey
Kore komünizminin tehdidi ve yer altı faaliyetlerinin tedirginliği altında
yaşayan, hiçbir ham maddeye ve ne petrol ne de demire sahip bulunmayan Güney
Kore’nin bu ekonomik başarısını mucize olarak adlandırılmasının isabetli
olduğunu yazmış Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ “Kore’de Siyasal ve Ekonomik Gelişmeler”çalışmasında.
Kuzey Kore ise savaş sonrası ekonomik durumu Güney’den daha iyi iken, zengin
madenlere ve ormanlara sahip iken kapitalist gelişen dünyada yalnızlığa
sürüklenmiş, dışa kapalı hale gelmiş ve ekonomik alanda başarısızlığa uğrayarak
Soğuk Savaş sonrası gelişen kapitalist düzenin kaybedenlerinden biri olmuştur.
1994-1998 yılları arasında büyük bir kıtlık yaşamış, bazı tahminlere göre 3
milyona yakın Kuzey Koreli bu kıtlıkta hayatını kaybetmiştir.
1970’lerin
başlarında doğu-batı bloğu düşmanlığı yumuşamaya başlayınca Kuzey-Güney Kore
ilişkilerinin düzelmesi için adımlar attı. İki Kore 7 Nisan 1972’de “Güney-Kuzey
Ortak Bildirisi”ni açıkladı.1989 Eylül’de Güney-Kuzey Kore birleşmesinin
sağlanması için yeni bir formül olan “Kore Ulusal Topluluk Formülü” açıklandı.[7]
1991’de Kuzey ve Güney Kore’nin eş zamanlı olarak BM üyeliklerinin kabul
edilmesiyle iki Kore’nin uzlaşma ümidi yükselmişti. Ancak 1993’te Kuzey
Kore’nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (NPT) çekilmek
niyetinde olduğunu bildirmesi üzerine ilk nükleer kriz ortaya çıktı ve sonraki
birkaç yılda iki Kore arasındaki ilişkiler soğumaya başladı.
1990
sonrasında Güney Kore Kuzey Kore ile birçok değişim-işbirliği girişimlerinde
bulunmuştur; siyaset ve ekonomi birbirinden farklıdır düsturu altında Kuzey
Kore’ye insani desteğini artırmıştır. 15 Haziran 2000’de Güney-Kuzey liderleri
ilk kez zirve görüşmesi yaparak değişim-işbirliğini hızlandırmak için adımlar
atmıştır.[8]Fakat
2006’da Kuzey Kore’nin nükleer denemelere başlaması iki ülke ilişkilerinin
tekrar soğumasına neden olmuştur.
2000’den
itibaren iki ülkedeki parçalanmış ailelerin yüz yüze bir araya getirilmesi
çalışmaları birleşme ümitlerini artırmıştır. Ancak 26 Mart’ta Sarı Deniz’de
Güney Kore’ye ait Cheonan adlı askeri geminin batırılarak tüm mürettebatın ölümüne
neden olan saldırının Kuzey Kore tarafından gerçekleştirildiğinin ortaya
çıkması üzerine iki ülke neredeyse tekrar savaş eşiğine gelmişti. 23 Kasım
2010’da Kuzey Kore Güney Kore’ye ait olan Youngpyoungdo Adası’na top ve roket
saldırıları düzenlemesiyle tekrar tırmanan gerilim Kuzey-Güney buluşmasını
yarıda bırakmıştır.
Şubat
2013’te nükleer denemelerinin üçüncüsünü gerçekleştirdiği iddia edilen Kuzey
Kore nükleer silah kullanabileceğine dair ABD’ye gözdağı verdi. Ve sonra Mart
ayında Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan ettiğini açıkladı.[9] Güney
Kore’nin savaşta birbirinden ayrı düşen ailelerin bir araya getirilmesi için
tekrar başlattığı çalışmalar ve arabulucu güçlerin devreye girmesiyle iki ülke
arasındaki ateş biraz düşürülmüş oldu. Güney Kore, 2010’daki Cheonan askeri
gemisinin batırılmasının ardından Kuzey Kore’ye insani yardımlar dışında
yaptığı diğer işbirliği alanlarındaki yardımlarını durdurma kararı almıştı.
Ekim 2014’te Kuzey’e uyguladığı yaptırımlar konusunda görüşmelerde bulunmaya
hazır olduğunu açıkladı.[10]
IV-
KORE SORUNU’NUN NEDENLERİ
4000
küsur yıllık köklü geçmişi ile Kore, Asya kaynaklarına ulaşmak için bölgeye
girişte bir köprü olarak görülmüş ve zaman zaman emperyalist güçlerin bu ülke
üzerine politikalar üretmesine ve üzerinde hâkimiyet kurma girişimlerinde
bulunmalarına maruz kalmıştır. Ancak Kore’nin Asya’da bir güç mücadelesi alanı
olarak ortaya çıkışı Japonya’nın burayı bir güç merkezi olarak belirlemiş
olmasıyla ilişkilidir.[11]
Japonya 19. yy sonlarında Asya’da genişleme ve Asya’yı hâkimiyeti altına alma
düşüncesi ile ilk olarak Kore’yi işgal etmiş, 1910’da kolonileştirerek
sömürgesi haline getirmiştir. Kore halkının kendi bağımsız devletini kurma
isteği Japon güçleriyle aralarında zaman zaman çatışmalara neden olmuştur. Bunun
ilk örneği 1 Mart 1919’da başlayan özgürlük hareketi olmuştur. Bu hareket Japon
yetkililer tarafından bastırılmıştır. Sonrasında küçük çaplı özgürlük
hareketleri yinelenmiştir.
Japonya’nın
2. Dünya Savaşı’nın mazlum yenileni olması ile Koreliler bağımsız devlet olma
hayalleri kurarken ABD ve SSCB’nin işgaline uğramaları onların kaderinde tam
anlamıyla dönüm noktası olmuştur. Çünkü bu iki ülkenin bölge üzerindeki çıkar
mücadeleleri Kore’nin bir daha birleşemeyecek şekilde bölünmesine neden
olmuştur. Ortak kültür, tek millet; Kore milleti, tek dil; Korece. Ancak bu tek
milletin olduğu ülke Koreli olmayan, aynı milletten olmayan iki ülke yüzünden ayrılmak
durumunda bırakılmıştır. Bugün Kore Yarımadası’ndaki yaşanan sorunların ve
çatışmaların kaynağının emperyalist güçlerin Asya bölgesi üzerindeki çıkar
mücadelelerinin sonucu olduğu su götürmez bir gerçektir. Kaderinin Koreli
olmayanlar tarafından değiştirilmiş olması Kore halkında tek millet olarak
bağımsız bir devlet kurma isteğini perçinlemektedir. Kuzey Kore gamsızca “Komünist
bir Birleşik Kore” isterken, Güney Kore ümitsizce “Demokratik bir Birleşik
Kore” istemektedir.
Kore
Yarımadası’ndaki çatışmaların temellerinde bölge üzerinde çıkarları olan
emperyalist ülkelerin güç mücadeleleri yatmaktadır. Nitekim 38. paralelin kuzey
tarafının SSCB, güney tarafının da ABD işgaline uğraması ve Kore Yarımadası
üzerinden bu iki büyük gücün birbiriyle mücadeleye girişmesi sonucu Kore’de
savaş çıkmıştır. Sovyet desteğindeki Kuzey Kore bağımsız bir Kore devleti
kurmak için Güney’i işgale girişmiş, Kuzey’i ele geçirerek bağımsız bir Kore
devleti kurmak isteyen ABD de Güney Kore’nin tarafında yer almıştır. Burada bir
noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Savaş Kore’yi birleştirmek için yapılıyor.
Ancak Kuzey Kore “Komünist bir Birleşik Kore”, ABD ise “serbest piyasa
ekonomisinin hâkim olacağı bir Birleşik Kore”kurmak istiyor.
Kuzey
Kore ABD’nin Güney’deki varlığını Kore’nin birleşmesinin önündeki en büyük
engel olarak görmekte ve Güney Kore’yi ABD’nin yanında yer aldığı için halkına
ihanet etmekle suçlamaktadır. Komünist bir Birleşik Kore kurma emellerini
gerçekleştirmek için ABD’yi düşmanlaştırmakta ve Güney Kore’ye ABD ile
işbirliği yaptığı için birleşmeyi istemediği yönünde suçlamalar yöneltmektedir.
Kore
Savaşı ile patlak veren Rusya, Çin, Japonya ve ABD’nin Asya’da güç mücadelesi
şeklinde başlayan Kore Sorunu burada nükleer silahlanmaya varacak boyutlara ulaşmıştır.
Nitekim dünya kamuoyu tarafından ve soruna dâhil olan ülkeler tarafından iki
Kore’nin birleşmesindeki en büyük engel olarak Kuzey Kore’nin nükleer silah
sahibi olması görülmektedir. Kore Savaşı sonrası Kuzey Kore’nin nükleer silah
geliştirme çalışmaları bölgedeki en önemli sorundur. Hatta bölgede güç elde
etmek isteyen ülkelerde bir nükleer silah elde etme yarışına neden olacağı
hasebiyle “küresel” bir sorundur. Bu yüzden bundan başlıca etkilenecek olan
Çin, Japonya, Rusya, Güney Kore ve dolaylı olarak ABD’nin bu sorunun çözümünde
nasıl rol oynadıkları çok önemlidir. Zira Kuzey Kore’nin nükleer silahlanması
sadece Güney Kore ile aralarında çözülebilecek küçük bir sorun değildir.
Kuzey
Kore Güney’de bulunan ABD varlığına karşı en güçlü mücadele aracının nükleer
silah olacağını ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atom bombası kullanması
ile anlamıştır.[12]
Daha önce de bahsettiğim gibi, Kuzey Kore ABD’nin Güney’deki varlığını birleşme
önündeki en büyük engel olarak görmektedir. Nükleer silah sahibi olmasının nedeni
olarak da bunu göstermektedir. Kuzey Kore nükleer silahlarını kullanarak ABD’yi
Güney’den çıkaracağına inanmaktadır.
Küba
Krizinde SSCB’nin füzelerini geri çekmesini ABD’ye boyun eğmesi olarak
değerlendirmiş, bu değerlendirme Kuzey Kore’nin nükleer silah edinme
konusundaki arzularını daha da alevlendirmiştir. Uluslar arası arenada Küba
Krizi sonrası nükleer silahların gelişmesini önleyici çalışmalar başlarken Kuzey
Kore çoktan 1960’larda SSCB ve Çin’den aldığı destekle nükleer tesisler kurmaya
başlamıştı. Güney Kore de nükleer teknolojiye sahiptir. Ancak Güney Kore
nükleer teknolojisini tamamen sivil amaçlarla kullandığını belirtirken, Kuzey
Kore nükleer teknolojisini yaptığı çalışmalarla silah üretimine yönelik
kullanmaya devam etmiştir.[13]
ABD’nin
vesile olduğu uluslar arası baskı sayesinde Kuzey Kore 1985 yılında Nükleer
Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) taraf olmuştur. 1991’de
SSCB’nin dağılması, Çin’in Batı ile ticari ilişkilerini geliştirmesi Kuzey
Kore’nin kendisini yalnız hissetmesine neden olmuştur ve nükleer silahlanmayı
varlığını sürdürebilmek için zorunlu olarak değerlendirmiştir. İki Kore 1991
yılında eş zamanlı olarak BM üyeliğine kabul edilmiş, aralarındaki gerilimin
dinmesi beklenmiştir. 1992 yılında iki Kore nükleer silahların her türlü test
edilmesini, üretilmesini, temin edilmesini, bulundurulmasını, kullanılmasını
yasaklayan ve uranyum zenginleştirme ve plütonyum ayrıştırma tesislerinin
işletilmesini sınırlandıran bir anlaşma (UAEA) imzalamıştır. İlişkilerinin
düzelmesi beklenirken, UAEA’nın Kuzey Kore’nin anlaşma hükümlerine uymayan
nükleer faaliyetlerde bulunduğunu iddia etmesi ile oluşan iyimser ortam
bozulmuştur. Kuzey Kore UAEA’nın suçlamalarını kabul etmemiş, UAEA’nın
şüphelenilen tesisleri denetlemesine izin vermemiş ve bu kızgınlıkla NPT’den
çekilme niyetinde olduğunu açıklamıştır. Bu da Kuzey ile Güney’in
yakınlaşmasının sona ermesine neden olmuştur.
1994
yılında ABD ile Kuzey Kore, BM çatısı altında görüşmelerde bulunarak bir
“Çerçeve Anlaşması” imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre; iki taraf da Kore
Yarımadası’nın barış ve güvenliğinin sağlanması ve nükleer silahlanmanın
azaltılması için ortak çalışacak ve hareket edeceklerdi. Ancak Kuzey Kore nükleer füze geliştirme
programına devam etmiştir. 31Ağustos 1998’de ilk nükleer füzeyi başarı ile
denemiş ve böylece Güney Kore’deki ABD üslerini ve Japonya’yı vurma
kabiliyetine sahip olduğunu dünya kamuoyuna duyurmuştur.[14]
1990’lı
yılların sonlarına gelene kadar Kuzey Kore, nükleer silahlanmasının oluşturduğu
tehdidin yanında Güney’e karşı birçok propaganda yayınları ve silahlı saldırı
eylemleri yapmıştır. İlk olarak Kuzey Koreli komando güçleri 1968’de Güney Kore
Devlet Başkanı’nın evi olan Mavi Saray’a baskın düzenlemiş ancak bu baskın
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1974’te Güney Kore Devlet Başkanı Park Chung Hee
yaptığı konuşma sırasında Kuzey Koreli bir ajanın saldırısına uğramış,
saldırıda devlet başkanının eşi hayatını kaybetmiştir. 1987’de iki Kuzey Kore
ajanı Kore Havayollarına ait bir yolcu uçağında bombalı saldırı düzenlemiş, bu
saldırıda mürettebat dahil 115 yolcunun tamamı hayatını kaybetmiştir. 2002 Ocak
ayında ABD Başkanı George Bush Kuzey Kore’yi “Şer Ekseni” içerisinde saymış,
bunun üzerine Kuzey Kore Bush’un savaş ilan etmeye çok yakın olduğunu
belirtmiştir.[15]Nitekim
ilişkileri buz gibi yapan bu açıklamalar kuzey Kore’nin 2003 Ocak ayında
NPT’den çekilmesini sağlamıştır. Ve bu tarihten sonra Kuzey Kore’nin yaptığı
nükleer silah ve füze denemeleri dünya kamuoyu tarafından kınanmasına ve BM
tarafından yaptırımlar uygulanmasını sağlamıştır. Güney Kore, Kuzey Kore’nin tüm
bu çözüm sürecinin sonuçlanmasını engelleyen hareketleri karşısında, hala
uzlaşmacı tavrını sürdürmekte ve birleşme konusunda samimi ve ciddi adımlar
atmaktadır. Kuzey Kore, zaman zaman Güney Kore’den gelen uzlaşma tekliflerine
olumlu yanıtlar verse de, bölgede arı kovanına sürekli çomak sokan gamsız bir
kedi gibi hareket etmektedir.
V-
ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÇİN, RUSYA,
JAPONYA, ABD VE GÜNEY KORE
2001
yılında ABD’de düzenlenen 11 Eylül terörist saldırıları ile terörizm küresel
aktör haline gelmiş ve dünya kamuoyu terörizmin yıkıcı etkisini görmüştür. Bu
terörist grupların nükleer silahlara sahip olma ihtimalinin azaltılması için
uluslar arası arenada çalışmalar yapılırken Kuzey Kore’nin çalışmaların
engellenmesine tuz biber eken nükleer silahlanması, Asya bölgesi üzerinde
hâkimiyet mücadelesi veren Çin ve Rusya’nın yanı sıra Japonya’nın durumu ulusal
ve uluslar arası güvenlik sorunu olarak algılamasına neden olmuştur. ABD ve
Kuzey Kore arasındaki olası bir nükleer savaş sadece bu iki ülkeyi değil; Çin,
Rusya, Japonya ve Güney Kore’yi de etkiler. Hatta bu kriz ilerlerse Hindistan
ve Pakistan bile bu soruna dâhil olabilir.
Kuzey
Kore’nin NPT’den çekilmesiyle ABD’nin bu ülkeyle ikili görüşmelere girişimi
başarısızlıkla sonuçlanmış, sorunu askeri araçlarla çözemeyeceğini anlayan ABD,
Çin, Rusya, Japonya ve Güney Kore ile arasında “Altılı Görüşmeler” başlatarak
Kore Yarımadası’nda güvenlik ve istikrarın sağlanması için adımlar atmıştır.
Çin
kurulduğu tarihten bu yana Kore’yi doğrudan çıkarlarına etki eden bir tampon
bölge olarak görmüştür. Bu yüzden Doğu Asya bölgesindeki her türlü mücadelede
kendi çıkarları doğrultusunda yön verici bir rol oynama amacı gütmüştür. Kore
Savaşı sırasında Kuzey Kore’nin safında yer almıştır ve bu taraflılığını
günümüze kadar devam ettirmiştir. Kuzey Kore ile Soğuk Savaş döneminde askeri
ve ekonomik bağlar oluşturmuştur.
Kuzey
Kore’nin nükleer silah sahibi bir ülke olarak uluslar arası alanla ortaya
çıkışı ilk başta Çin tarafından arabuluculuk yapılması gereken bir sorun olarak
değerlendirilmemiştir.[16]
Çünkü Kuzey Kore nükleer sorununun kendisi için bir tehdit durumu
oluşturacağını düşünmemiştir. Ancak bu sorunun bölgesel bir istikrarsızlık ve güvenlik
sorunu oluşturacağını fark etmesi üzerine sorunun çözümüne müdahil olmaya karar
vermiştir. Tampon bölge olması sebebi ile Kuzey Kore ile sınır güvenliği Çin
için önem arz etmektedir. Zira Kore Yarımadası’nın nükleer silahlanması Çin’in
çevresindeki ülkelerde silahlanma yarışı yaratabilir. Zaten Çin’in etrafında
Rusya, Hindistan ve Pakistan olmak üzere üç tane nükleer komşusu bulunmaktadır.
Dolayısıyla diğer komşuların nükleer silahlanmasını heveslendirecek olan Kuzey
Kore’nin nükleer sorunu, Çin’in nükleer silahsızlanma için aracı rol oynamasını
sağlamaktadır. Eğer bölgede nükleer silahlanan ülkeler sayısı artarsa bölgede
büyük bir istikrarsızlık meydana gelebilir. Ve daha da ötesi, bölgede nükleer
bir çatışma ya da savaş meydana gelebilir ve diğer nükleer güce sahip dünya
ülkeleri de güç mücadelesi için savaşa dâhil olurlarsa küresel bir nükleer
savaş ortaya çıkabilir. Bu da dünyanın sonunu getirir herhalde. Bu saydığım
önemli sebeplerle Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmasının durdurulmasında Çin’in
oynadığı baş arabulucu rol çok önemlidir. Çünkü Kuzey Kore’nin en önemli askeri
müttefiki Çin’dir ve Kuzey Kore Güney’e karşı silahlı saldırı eylemleri
yaptığında araya girip tansiyonu düşüren en önemli ülke Çin’dir. Burada bir
hususa dikkat çekmek istiyorum: Kuzey Kore’nin sahip olduğu nükleer silahlar
abartılacak boyutta bir tehdit oluşturmamaktadır; Doğu Asya bölgesindeki olası
bir nükleer silahlanma yarışını tetikleyecek niteliğe sahip olması tehdit
oluşturmaktadır. Yukarıda yazdığım olası senaryoyu Çin, Rusya, Japonya, Güney
Kore ve ABD de gördüğü için Kuzey Kore’nin nükleer silah sorununun çözümünde
yer almaktadırlar. Bir zahmet yer alsınlar, özellikle de ABD, Çin ve Rusya;
çünkü bu iki ülkenin ayrılmasına ve sorunların bu dereceye gelmesine neden olan
bu ülkelerdir.
SSCB
dağılmadan önce Kuzey Kore ile ilişkilerini hep sıcak tutmuştur, SSCB dağılınca
Uzak Doğu’daki etkisini yitirmiş ve Kore nükleer sürecinde engelleyici söz
sahibi olamamıştır. Ancak ideoloji bakımından etkilediği Kuzey Kore ile ilişkilerini
Güney Kore ile arasında dengeli bir politika yürütmeye başlayarak bölgedeki
istikrarın sağlanmasında yön verici rol oynamayı amaçlamıştır. Kore
Yarımadası’nda meydana gelecek bir çatışmanın ucunun kendisine de dokunacağının
farkındadır. Bu nedenle Kore Sorunu’nun çözümünde yer alması kendi söz
geçirebilirliğinin ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Rus-Japon
Savaşı’nı kazandıktan sonra Japonya Kore’yi topraklarına katmıştı. 2. Dünya
Savaşı’nda ağır yenilgiye uğraması sonucu Kore’den çekilmek zorunda kalmıştı. ABD,
Asya bölgesindeki çıkarlarının devamını sürdürebilmek için Güney Kore ve
Japonya arasında Kuzey Kore’nin nükleer silahlanışına karşı bir dayanışma
oluşturmuştur. Ancak Güney Kore’nin gerçekleştirdiği ekonomik mucize ve Kuzey
Kore’nin askeri gücünü geliştirme hareketleri ile nükleer silahlanması Japonya
için doğrudan kendisine tehdit oluşturan gelişmeler olarak kendini
göstermiştir. Kendisine düşman bir rejimin (Komünist Kuzey Kore) de Kore
Yarımadası’nda yönetimi ele geçirmesi apaçık Japonya için bir tehdittir. Kendisi
de bir nükleer güç olan Japonya, Kuzey Kore’nin nükleer gücünün kendi nükleer
gücünden üstün hale gelmesi halinde bu duruma sessiz kalmayacaktır. Bu sebeple
Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması Japonya’yı son derece rahatsız eden
bir durumdur. Ve Güney Kore ve ABD ile işbirliği yolunu izleyerek Kuzey
Kore’nin nükleer silah sorununun çözümünde diplomatik ilişkilerin yürütülmesi
taraftarı olmuştur.
Kuzey
Kore’nin nükleer silahlanma sorununun çözümü için ABD, Kuzey Kore’ye zaman
zaman bir takım yardımlarda bulunmuş, Kuzey Kore’nin raydan çıkıp ortalığı
karıştırdığı zamanlarda ise BM yaptırımları kapsamında çeşitli yaptırımlar
uygulayarak Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmasını durdurmaya çalışmıştır. ABD
Kuzey Kore’nin nükleer silahlanışının durdurulmasında Çin’in sergileyeceği
güçlü bir tavrın etkili olacağını düşünmektedir. Bunun için Kuzey Kore ile
anlaşmazlıklar çıkıp tansiyonlar yükseldiğinde araya Çin’in girmesini
sağlamaktadır. Kuzey Kore 2009’da Altılı Görüşmelerden çekildiğinde devreye
girip Kuzey Kore’yi görüşmelere geri döndüren Çin olmuştur. Kuzey Kore’nin
nükleer silahlanmasını ABD, hem kendi güvenliği hem de uluslararası güvenlik
açısından bir tehdit olarak algılamaktadır. ABD, Kuzey Kore’ye karşı uluslar
arası kamuoyunun desteğini alan ve yüksek caydırıcı niteliği olan tedbirler
alınması gerektiğini savunmaktadır. Kuzey Kore’nin BM yaptırımlarını hiçe
saydığı göz önüne alınırsa, ABD’nin alınmasını istediği caydırıcı tedbirlerin
ne kadar işe yarayacağı da tartışılabilir.
Güney
Kore için en büyük tehdit, yanı başındaki kardeşi Kuzey Kore’nin nükleer silah
sahibi olması ve bunları kendine karşı kullanmasıdır.
Güney
Kore Kuzey Kore’nin 1990’lı yıllarda geçirdiği ekonomik bunalım sebebi ile
Kuzey Kore ile birleşme umutları içerisinde ekonomik ilişkilerini geliştirmeye
çalışmıştır. Bunun için Kuzey Kore’ye ticari ve ekonomik yardımlar yapmıştır.
Aslında ekonomik yardımlar ve ticari işbirlikleri ile Kuzey Kore’yi kendine
bağımlı hale getirerek, Kuzey ile kendi yönetimi altında birleşmeye çalışmıştır
desem yanlış olmaz. 2000’li yılların başından itibaren parçalanmış aileleri bir
araya getirme çalışmaları -Kuzey Kore’nin olumlu yanıtlarıyla- başlatmıştır.
Ancak Kuzey Kore’nin 2000’li yıllarda ve sonrasında kendisine karşı yaptığı
provokasyonlar zaman zaman iki ülke arasında tansiyonun yükselmesine ve
ilişkilerin kopma derecesine gelmesine neden olmuştur ve olmaktadır.
2002
Haziran ayında Kuzey Kore Güney Kore ile bir çatışma çıkardı. 2003 ocak ayında
NPT’den çekildiğini açıkladı. Yine 2003’te Ağustos ayında 6 nükleer bomba
yapmaya yetecek materyali olduğunu açıkladı. Ve 2006 Temmuz ayında orta ve uzun
menzilli füzeler denedi. Güney Kore’nin bir savaş gemisini Kuzey karasularına
göndermesi Kuzey’in saldırgan tavrını daha da perçinledi. 2009 Ocak’ta Güney
ile tüm askeri ve politik anlaşmalarını feshedeceğini açıkladı ve Seul’ü
“düşmanca niyet beslemek” ile suçladı. Ve hemen ardından Mayıs ayında 1953’teki
ateşkesi feshettiğini ve ikinci nükleer testi başarıyla gerçekleştirdiğini ve
nükleer kulübe üye olduğunu açıkladı. Kasım ayında Kore karasularında iki
ülkenin donanması arasında yaşanan çatışmada Kuzey Kore devriye botu yanarak
geri çekilmek zorunda kaldı.[17] Ve
gelelim zurnanın zırt diye öterek kulakları çınlattığı zamana: 26 Mart 2010’da
Kuzey Kore Güney Kore’nin Cheonan isimli askeri gemisini batırdı. Bu olay
üzerine iki ülke arasında neredeyse tekrar savaş çıkıyordu. 8 ay sonra 23
Kasım’da Kuzey Kore Güney Kore’nin Youngpyoungdo Adası’na top ve roket
saldırıları düzenledi. Bu saldırılar sonucunda adada büyük tahribatlar meydana
geldi. Zaten gergin olan ortam Kuzey Kore’nin bu hareketiyle içinden çıkılmaz
bir hal alacaktı ki, BM ve Çin devreye girerek, sorunun müzakerelerle çözülmesi
doğrultusunda yaptıkları çağrılar ile olası bir savaşı önlediler. Fakat Kuzey
Kore yine rahat durmadı ve 30 Mart 2013’te Güney Kore’ye karşı savaş durumu
ilan edildiğini açıkladı.[18]
SONUÇ
Kore
Sorunu Kore Savaşı’ndan bu yana devam eden bir sorun olmuştur. Savaş sonrası
iki ayrı rejime sahip ülke olarak kurulan ve varlıklarını sürdüren Güney Kore
ve Kuzey Kore -daha çok Güney Kore’nin atılımlarıyla- soruna barışçıl çözümler
aramakta ve birleşme konusunda adımlar atmaktadır. Savaş sonrasından günümüze
kadar yaşanan gelişmeler zaman zaman iki ülken yakınlaşıp uzaklaşmasına neden
olmuştur. Bir ileri bir geri hareket eden uzlaşma çabaları, Kuzey Kore’nin
Güney Kore’ye karşı yürüttüğü askeri saldırılar ve provokasyonlar nedeniyle sonuçsuz
kalmaktadır. Savaş sonrasında herhangi bir barış antlaşmasının imzalanmadığı
için iki Kore arasındaki savaş, resmi olarak devam etmektedir. Güney Kore
Kuzey’i birleşmeye hazırlayan taraf olarak dikkat çekmektedir. Ancak burada
istikrarın sağlanmasını, birleşmeyi ve sorunun çözüme kavuşmasını engelleyen
bir durum bulunmaktadır: Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması. Evet,
emperyalist ülkelerin Asya bölgesi üzerindeki çıkar mücadelelerinde ezilen
Kore’de bağımsızlık mücadelesi burada çatışmaların ilk kaynağı olmuş, daha sonra bu
çatışma ile ayrılan iki Kore’nin birbirleri üzerinde yasal temsilcilik hakkı
açıklamaları yapınca ve iki Kore de karşılıklı iddia ettikleri yasal
temsilcilik haklarını tanımayınca çatışma iki ülkenin birbirleri üzerinde
hakimiyet kazanma çatışmasına dönüşmüştür. Kuzey Kore’nin nükleer silahlar elde
etmesi de çatışmanın küresel soruna dönüşmesine neden olmuştur. Kuzey Kore’nin
nükleer güce sahip olması, dünyada nükleer silahların azaltılmasına yönelik
çaba harcandığı bu zamanda yeni bir silahlanma yarışını tetikleyecek nitelikte
olması nedeniyle küresel bir sorun özelliği taşımaktadır. ABD, Rusya, Çin ve
Japonya gibi büyük nükleer güç bulunduran ülkeler de Kuzey Kore’nin nükleer
sorununun çözümünde söz sahibi olmaktadırlar. Kuzey Kore nükleer silah sahibi
olduğundan beri bu ülkeler, BM ve nükleer silahların yayılmasını önlemeye
çalışan uluslar arası gruplar, burada sadece Kuzey Kore’nin nükleer silahlar geliştirmesini
durdurmak için çözüm politikaları üretmeye çalışmaktadırlar. Bu saydığım güçler
Kuzey Kore ve Güney Kore’nin birleşmesi için çalışmamaktadırlar. Güney Kore’de
nükleer güce sahiptir, ancak bunu Kuzey Kore’nin yaptığı gibi silah üretiminde
kullanmak yerine sosyal amaçlı kullanmaktadır. Ve Güney Kore zengin
ekonomisiyle dünyanın en zengin 20 ülkesini içinde barındıran G20 grubu
içerisindedir. Kuzey Kore de askeri olarak kendini oldukça geliştirmiş bir
ülkedir. Askeri olarak güçlü Kuzey Kore ve ekonomik olarak güçlü Güney Kore’nin
birleşmesi Asya’da yeni büyük bir gücün ortaya çıkması demektir. Askeri ve
ekonomik olarak güçlü Birleşik Kore, Çin, Rusya, ABD, Japonya ve diğer
emperyalist ülkelerin Asya üzerindeki çıkarlarına engel oluşturacaktır. Bu
nedenle bu saydığım güçlerin Kuzey Kore ve Güney Kore’nin birleşmesine pek
sıcak baktıkları söylenemez.
Kuzey
Kore’nin nükleer silahlardan arındırılması gerçekleşmediği sürece iki Kore
arasındaki sorunların çözülmesi mümkün görünmemektedir. Zira Kuzey Kore,
ABD’nin Güney’deki varlığı devam ettiği sürece nükleer silahlanma
faaliyetlerini durdurmayacağını yaptığı açıklamalar ve eylemlerle ortaya koymaktadır.
ABD’nin de bölgedeki çıkarlarından vazgeçip Kuzey Kore’ye boyun eğip bölgeden
ayrılmayacağı göz önünde bulundurulduğunda Kuzey Kore’nin nükleer sorununun çok
daha uzun yıllar devam edeceği görülmektedir. Hem Kuzey Kore’nin nükleer sorunu
çözüme kavuşsa bile Güney Kore ile arasında birleşmeye dair sorunlar devam
edecek gibi görünmektedir.
[1]“KORE
GERÇEĞİ”,
Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı, s.185.
[2]“Bitmeyen
Soğuk Savaş: Kore Krizi”
(Rapor), SANTRALİSTANBUL Küresel Sorunlar Platformu, 16.04.2013, s.2.
[3] Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ, “Kore’de Siyasal ve Ekonomik Gelişmeler”,
s.25.
[4]“Kore
Savaşı”,
Vikipedi.
[5] Dr. M. Galip BAYSAN, “Kore Harbi ve Türkler (25 Haziran 1950
Öncesi)”. NOT: Türkiye BM’ye üye
olmamasına rağmen Güney Kore’ye savaşması için 5090 kişilik bir Tugay
göndermiştir ve BM deniz güçleriyle Güney Kore’ye giden askerler Kuzey Kore
askerlerinin ilerleyişini durdurarak adeta savaşın kaderini değiştirmiştir.
Savaş sonucunda Türk askeri şehitler, kayıplar ve esirler vermiştir. Güney Kore
halkı Türklere savaşta onların yanında yer aldıkları için ve onlar için şehit
düşen askerler için minnet duymaktadırlar.
[6]“Kore
Savaşı”, Vikipedi.
[7]“KORE
GERÇEĞİ”,Çeviren:
Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı, s.249.
[8]“KORE GERÇEĞİ”,Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür
ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı, s.251.
[9]“Kuzey
Kore, Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı”, NTV, 30 Mart 2013.
[10]“Güney
Kore, Kuzey Kore ile birleşme girişimlerine hız verdi”, Anadolu Ajansı, 8 Ekim 2014.
[11]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı; Altılı Görüşmeler”,
Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.197.
[12]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”,
Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.199.
[13]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”,
Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.201.
[14]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”,
Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.203.
[15]“Güney-Kuzey
Kore arasındaki Gerginliğin Tarihi”,
Hürriyet Planet, 26 Mayıs 2010.
[16]Ahmet YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da İstikrar Arayışı: Altılı Görüşmeler”,
Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları, s.206.
[17]“Güney-Kuzey Kore arasındaki
Gerginliğin Tarihi”,
Hürriyet Planet, 26 Mayıs 2010.
[18]“Kuzey
Kore, Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı”, NTV, 30 Mart 2013.
KAYNAKÇA
1 1- “KORE
GERÇEĞİ”,
Çeviren: Nana LEE, Kore Kültür ve Enformasyon Ajansı, 2011 Basımı.
2-
“Bitmeyen Soğuk
Savaş: Kore Krizi”
(Rapor), SANTRALİSTANBUL Küresel Sorunlar Platformu, 16.04.2013.
3-
Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ, “Kore’de Siyasal ve Ekonomik Gelişmeler”.
4-
“Kore Savaşı”, Vikipedi.
5- Dr. M. Galip BAYSAN, “Kore Harbi ve Türkler (25 Haziran 1950
Öncesi)”.
6-
“Kuzey Kore,
Güney Kore’ye karşı savaş durumu ilan edildiğini açıkladı”, NTV, 30 Mart
2013.
7-
“Güney Kore,
Kuzey Kore ile birleşme girişimlerine hız verdi”, Anadolu
Ajansı, 8 Ekim 2014.
8- Ahmet
YAVAŞ, “Kore Sorunu ve Uzak Doğu’da
İstikrar Arayışı; Altılı Görüşmeler”, Asya’da Güvenlik Sorunları ve
Yansımaları.
9- “Güney-Kuzey Kore arasındaki Gerginliğin
Tarihi”, Hürriyet Planet, 26 Mayıs 2010.